Bu yazıyı yazmamı sağlayan olaylar dizisi 3 gün önceye dayanıyor. (dizi efekti- buğulanma ve karşımızda bir konferans salonu, Simon Anholt adında İngiltere'nin bağımsız danışmanlarından biri konuşmakta. İnsanların ülkeler hakkındaki ön yargılarının çok ama çok zor değiştiğinden bahsedip şu örneği verdi: Finlandiya hükümetinden birisi bu Simon abimizi aramış, "bir ay içinde 3 tane sauna kazası yaşandı, sizce bu bizim ülkemizin prestijini etkiler mi?" diye sormuş, bizimkinin cevabı, "eğer bir yıl boyunca her gün en az bir insan ölürse prestiji etkilenir ama Finlandiya'nın değil saunaların" : ) Konuşması bitti sorular kısmına geçtik, öğrencilernden biri sizce Borat filmi Kazakistan'ın prestijini düşürdü mü? o "lekeyi" temizlemek için Myn Bala adında Kazakların Moğollara karşı bağımsızlık savaşını anlatan bir film çıkardılar, ne diyorsunuz?" dedi
dedi ve bende bir ampül yandı, bu filmi çok duymuştum, abim yüzlerce kez taklidini yapmıştı... ama izlememiştim.
V.
http://www.bbc.co.uk/news/entertainment-arts-16733047
sonra bu haberi izledim. ve düşündüm. Borat filmi her haliyle karikatürize olduğu belli olan, absürd komedi örneği bir filmdi. Tabi Kazakistan devletinin tepki duyması normal ama bence aynı şiddette bir tepkinin ABD'den de gelmesi gerekirdi. Evangalistlerin saçma ayinlerinden tutun, Amerikan gençliğinin Yahudilere bakışı ve rodeo sahnesiyle gelişen Irak Savaşı'na tepkinin anlatılmasına kadar çok güzel dokundurmalarda bulunuyor film. Ya da benim bakış açımla bakınca böyle. bilemiyorum.
Uluslararası ilişkiler okumanın güzelliği belki de, ben daha objektif görüyorum ülkeleri. Asla kendimi de milliyetçi saymadım, 19. yüzyılda milletleri savaştırmak adına suni bir şekilde ortaya çıkarılan bir şeye nasıl bağlanabilirim ki? Dinin bir nevi yerini almış bir ideoloji bana göre. Kendime soruyorum Asya hakkında ne düşünüyordum şimdi nasıl değişti fikirlerim bu aldığım 3 aylık eğitim sonucunda. Çok değişti, özellikle tarihlerini öğrendikten sonra. Hepsi aslında bir şekilde Amerika'ya, kapitalizme ya da komunizme karşı savaşmış, emperyalist güçlerce oluşturulmuş suni sınırlar ve kimliklerinin esiri olmuş. Hakkaten çok ilginç ve bu bölümü okuduğum için çok mutluyum.
“Man cannot discover new oceans unless he has the courage to lose sight of the shore.”
28 Ocak 2012 Cumartesi
26 Ocak 2012 Perşembe
yazmalıyım. yazdım.
Biliyorum kitlelere hitap etmek için yazmdığımı. böyle uzun araların zaten hali hazırda az olan okuyucularımın (!) beni unutmasına yol açtığını. ama genede bazen küçücük bir şey yazmayı itiyor beni.
bu kadar zamandır neden mi yazmıyordum. biraz abes kaçacak ama teknoloji özürlülüğüm yüzünden. bloğun tasarmını değiştirdikten sonra nereden yazacağımı bulamadım/bulmaya üşendim. geçen ay türkiye'deyken babama baktım, bir elinde ayfon, onu burakıp aypedini alan bir adam gördüm karşımda. yaş 70 ama iş bitmemiş bizimkisinde. bendeyse inatla ikiye ayrılmamakta direnen sony t707 telefonum. alarmı var uyandırıyor, mesaj çekebiliyorum, foto da çekiyor allah için. ama bu kadar, basit ve sağlam. ama sanırım bende artık yavaştan "smartphone" jenerasyonuna katılacağım, yaşımın artık geçmiş olmasına aldırmadan ^^
teknolojik gelişme, rekabet ve ne istediğini bilmeyen x & y jenerasyonu. hepsinin birleşimiyle 2000lerin başında bir smartphone çeşit patlamasına yaşandı. birbirinden ayıramadım blackberry ve nokia modelleri birbiri ardına raflarda yerlerini aldı. bense sadık bir kullanıcıydım, renklerine ve ışık oyunlarına aldanıp 13 yaşında bir kız çocuğu gibi şuanda sahip olduğum telefonu aldım. (yukarıda görüyor) neden cep telefonum hakkında yazdım bu yazıda anlatacak bu kadar şey varken bilemedim ama sanırım bu yazı hayatımın yeni başlangıcının ilk adımı oldu. basit sade çocukca...
bu kadar zamandır neden mi yazmıyordum. biraz abes kaçacak ama teknoloji özürlülüğüm yüzünden. bloğun tasarmını değiştirdikten sonra nereden yazacağımı bulamadım/bulmaya üşendim. geçen ay türkiye'deyken babama baktım, bir elinde ayfon, onu burakıp aypedini alan bir adam gördüm karşımda. yaş 70 ama iş bitmemiş bizimkisinde. bendeyse inatla ikiye ayrılmamakta direnen sony t707 telefonum. alarmı var uyandırıyor, mesaj çekebiliyorum, foto da çekiyor allah için. ama bu kadar, basit ve sağlam. ama sanırım bende artık yavaştan "smartphone" jenerasyonuna katılacağım, yaşımın artık geçmiş olmasına aldırmadan ^^
teknolojik gelişme, rekabet ve ne istediğini bilmeyen x & y jenerasyonu. hepsinin birleşimiyle 2000lerin başında bir smartphone çeşit patlamasına yaşandı. birbirinden ayıramadım blackberry ve nokia modelleri birbiri ardına raflarda yerlerini aldı. bense sadık bir kullanıcıydım, renklerine ve ışık oyunlarına aldanıp 13 yaşında bir kız çocuğu gibi şuanda sahip olduğum telefonu aldım. (yukarıda görüyor) neden cep telefonum hakkında yazdım bu yazıda anlatacak bu kadar şey varken bilemedim ama sanırım bu yazı hayatımın yeni başlangıcının ilk adımı oldu. basit sade çocukca...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)