28 Ocak 2017 Cumartesi

Bahreyn - Manama Gezim

Sosyal medya ile çoğu insandan farklı bir bağlantım olduğunu hissediyorum. 

Bu mecralar anıların depolanması için kağıt & kalemle sağlanılmaya çalışılan çabanın gereksiz ve boş bir uğraş olduğunu hatırlatıyor bana. Swarm'da yaptığım yer bildirimlerini birilerinin beğenmesinden çok kendime bir log oluşturmak için yapıyorum örneğin. Burası da (her ne kadar ihmal etsem de) aynı amaca hizmet ediyor. 

Hatta yaklaşık birkaç hafta önce minimalizm ile başlayan flörtümün bir sonucu da sanıyorum bu. Tüm fazlalıklardan kurtulmak ve nefes almaya yer açmak. Buna tüketimi azaltmak ve üretimi & yaşam kalitesini artırmak da dahil. (minimalizm mucizesi ile ilgili ayrı bir yazı yazmayı düşündüğümden şu anda konuyu kapatıyorum)

Bu girizgahtan / günah çıkarmadan sonra asıl amacım olan Bahreyn gezimi anlatmaya geçebilirim. 

Hayatımın uzun bir bölümünde yazları sevgilim olduğundan plan yapmak kolay oluyordu. Beraber ya bir tura karar veriliyor ya da Türkiye'deki tatil beldelerine gidiyorduk. Bu yaz ise böyle bir durum vuku bulmadığı için kendi başıma plan yapmaya mecbur olunca, Gökova (Kitesurfing) - Bahreyn - Altınoluk - Bosna Hersek gibi birbirinden alakasız yerlerin toplamından oluşan bir yaz tatilim oldu. 

Bu tatilimin de Bahreyn ayağını yazmak istedim. 

Herhalde bir Ortadoğu ülkesine en gidilmeyecek zamanı seçtim ve ağustosun ilk haftası 3 günlüğüne Bahreyn'e gitmeye karar verdim.Sıcaklığın 45 - 50 derecelerde seyrettiği bu sevimli ada ülkesine. 2002 yılında annemle çıktığımız Mısır gezisinden sonra hiçbir Ortadoğu ülkesine gitmemiştim. Kıyafet vs ile ilgili çekincelerim vardı, bunu da orada ziyarete gittiğim arkadaşıma belirttim. Arkadaşım, içkinin bile serbest olduğu bu sevimli ada ülkesinde kıyafet ile ilgili bir sorunum olmayacağını belirtti, bende rahat rahat şortlarımı ve eteklerimi (diz altı:) ) kaptım. 
Bahreyn'e gecenin 3'ü gibi inmemize rağmen nem havada elle tutulur cinsteydi. Resmen ineceğimiz pisti göremiyordum (yazar burada sizi pilotlara 1 dakikalık saygı duruşuna davet ediyor). Bana bir ömür gibi gelen bir vakit sonra indik. Körükle binaya bağlandığımızdan havadaki nemin yüzdesine ve hava sıcaklığını hissedemiyordum. Havalimanında da klimayı sonuna kadar kökledikleri için hala karşılaşacağım şey konusunda hala bir fikrim yoktu. 

...ve o an geldi 

..dışarıya ilk adımımı attım

...bir anda hiçbir şey göremedim 

ve hissedemedim.

Çünkü gözlüğüm nemden buğulanmıştı ve vücudumun her yerine 100 Watt gücünde birkaç fön tutuyorlarmış gibi nefesim kesildi. Gözlüğümdeki buğu azaldığında zaten arabaya varmıştık. Arkadaşım da buranın alışkanlığıyla birden klimayı kökledi. Bu sıcaklık farkı şokunun 3 gün boyunca süreceğini o an anladım. 

Eve gittiğimizde o yorgunlukla klimanın altında sızdım. 
Diğer gün Souq adında alışveriş merkezinden bozma (sanıyorum önce alışveriş merkezleri varmış, çevresine Bahreyn adında bir ülke kurmuşlar) yere gittik ve sağda pek iştahsız baktığım 'tipik' Bahreyn kahvaltısını yaptık. Kaplarda: menemen, körili nohut, ezilmiş meksika fasulyesi ve baharatlı patates, yanında ise tüm eski İngiliz sömürgelerinde tipik olarak görülen sütlü çay var idi. Bu akışkan yiyecekleri fotoğrafın sağ tarafında görülen pidelere sarıp afiyetle yiyorsunuz. Sabah mahmurluğuyla tipik Arap kıyafetli adamlara ve yanlarında minimum 2 adet olan eşlerine bakakalıyordum. Etrafı biraz gezmeye çalıştıktan sonra kendimizi arabaya attık ve bu ülkede görülebilecek tek yer olan Bahreyn Milli Müzesi'ne doğru yola koyulduk. Sanat namına pek bir eser olmayan bu müzede Bahreyn'in kültürel ögeleri (günlük yaşam, doğum, cenaze törenleri ve düğün) ve kuruluşuna ait bilgilerin bulunduğu posterleri gördük. Ada devleti olması kültürel olarak diğer Arap ülkelerinden daha rahat ve özgür olmasını sağlamış. Tabii günümüzde Suudi Arabistan ile 25 km uzunluğunda King Fahd köprüsüyle denizin üstünden bağlılar. Hatta bu bağlantı onların bağımsızlığını etkilemekte. Çünkü petrolü Suudilerden ücretsiz olarak alabilmektedir. Suudiler de bunu Bahreyn içişlerine karışmak için bir koz olarak kullanmaktalar. Cuma - cumartesi günleri ülke Suudilerin işgaline uğruyor (içki ve genelevler için).


 Ziyarete gittiğim arkadaşlarım yeni bir eve taşındıkları için soluğu (tam manasıyla) bir avm'de alıyoruz. Tipik bir alışveriş merkezi, aynı markalar, aynı sesler, kapitalizmin sıcak (!) yüzü beni burada da karşılıyor. 

Arkadaşlarımın taşındığı evi görüyorum sonra, 15.kat deniz ve şehir manzaralı 1+1, kirası 5500 TL. (Bahreyn parası bizimkinden 10 KAT DAHA DEĞERLİ) Bu fiyata 3 odalı bir villa da bulabiliyorsunuz, tabii Manama'nın dışında. 











Bu arada adanın en kuzeyinden en güneyine yarım saatte varılabiliyor. Ülkenin en meşhur yeri olan Hayat Ağacı'na (çölün ortasında tek bir ağaç) vardığımızda neredeyse ülkenin en güneyine gitmiş oluyoruz. Gerçekten çölün ortasında dallarını gökyüzüne uzatmış tek bir ağaç gördük. Mucize gibi! Yol üstünde de petrol kuyuları ve sondajları görüyorum. Hep resimlerden tanıdığım ve çalışma prensiplerini teorik olarak bildiğim bu makineleri ilk kez görmüş oluyorum. EnerjiCİ olarak benim için bir nevi milli olma anı olarak hafızamda yer ediyor.



Bana bir yerleri göstermek için yanıp tutuşan arkadaşlarım Barbar Tapınağına gidelim diyorlar. Ve tapınağın halini aşağıda görebilirsiniz :) Kısaca bomboş bir arazi ve tabela :



Yemek kültürü pek yok ama zengin bir ülke oldukları için her şeyi dışarıdan alıp bir füzyon mutfağı oluşturmuşlar. Mesela şu fotoğrafta yediğim bol baharatlı ve pirinçli muz yaprağına sarılı beyaz balık. Adanın etrafında bolca bulunan leziz bir balık çeşidiymiş. Onun dışında Japon restoranına gittik, bir Hintli - Irlandalı, bir Bahreyn-Kanadalı ve ben Türk-Alman olarak. (#longliveglobalism) 







 Gezip görülecek yerler arasında bizim camilerin boyutuyla yarışabilecek Al Fateh Camiisi vardı. İstanbul'da yaşayan biri olarak bana fazlasıyla sade geldi tabii. İçeride bir teyzeden Müslümanlık ve İslam vaazı da bonusumuz oldu. 

BeşiktAŞK ULAN!

Ülkenin en büyük karşılıklığı Şiiler ve Sünniler arasında. Resmen ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyorlar ve Manama'nın belirli bir yerinde etrafı duvar ve dikenli tellerle çevrili bir yerde denetimli olarak yaşamak zorunda bırakılıyorlar. Çeşitli protesto gösterileri oluyor fakat büyük yankı uyandırmıyor. Basın zaten sansürlü. Çalışan orta ve orta-üst kesim zaten vergi ödemeği ve büyük meblalarda maaş aldığından üç maymunu oynamaya devam ediyor. 

Bana ilginç gelen bir başka bilgi de ülkenin güney doğusuna herkesin geçememesi. Tıpkı Dubai'deki gibi denizi havadan bakılınca balık ve hilallere benzer şekillerde doldurmuşlar ve eğer burada bir mülkünüz yoksa geçiş yapamıyorsunuz. 

Her şeye rağmen benim için farklı bir gezi oldu. Sevdiğim kişileri ziyaret ettiğim için de benim için mekandan bağımsız olarak güzel bir deneyim oldu. Tekrar gider miyim, sanmıyorum :D