29 Ekim 2010 Cuma

Kimin Cumhuriyet'i??!

Sabah sabah Oktay Ekşi'nin yazısını okuyup sinirlendim, kendisini şeytan dürtmüş ve yıllardır yayınlanan 30 ağustos, 29 ekim, 23 nisan'larda başbakanımız tarafından yayınlanan bayram mesajlarına göz atmış. Fekat bu işlem çok da uzun sürmemiş zira yayınlananların hepsi "copy-paste-minor montage" şeklindeymiş!Örnek vermek gerekirse;
Önceki yıl (2008’de) kullandığı, “Bu anlamlı günde, kardeş kavgası çıkarmak için beyhude bir çaba içinde olan şer ve nifak odaklarına, aziz milletimizin tek yürek olarak bir kez daha en anlamlı cevabı vereceğine inanıyorum” cümlesinin sadece sonu değişmiş. O nedenle 2009 mesajında, “(...) odaklarına milletçe tek yürek olarak bir kez daha en güzel cevabı veriyoruz” denmiş.
gibi gibi devam ediyor...
Nasıl kızmam buna? Nasıl sadece ekonomik ilerlemeyi (!) göz önüne alıp "ah işte ne güzel de gelişiyoruz meaşşallaahh, 10 yıla kalmaz bölgesel güç oluruz alimallah" diyen insanların yüzüne tükürmek istemem, Kemal Derviş'in 00000 1 ise karakteriniz hikayesine dönüyor!

Sen bu siyasal sistem sayesinde bugün olduğun yerdesin ve tüm bu kadrolaşmaları sağlayıp, gemicikler aldırıp, oğlunu hem hapishaneden hem askerden kaçırabiliyorsun ey kasımpaşalı!

Hele türban (değilllllllll başörtüsü) mevzusuna hiç girmek istemiyorum. Kendimi çok açık görüşlü bir insan olarak bilirim ve herkes de yapmak istediğinde özgürdür sonuna kadar varım. Ancak o örtü benim gözümde kelepçeyle bir. Ben hiç bir kadın düşünemiyorum ki şöyle saçlarını savurmaktan haz duymasın, güzelliğini ortaya koymak istemesin, allasen türbana yapılan büzmeler süslemeler mi bu hazzı tatmin edecek, komik olmayın!




Neyse bu anlamlı günde böyle sinirli yazmak istemezsin, affola...
Her şeye rağmen, belki de inadına, 87 yıl Cumhuriyetimiz nefes alıyor,
kutlu olsun cümlemize!

19 Ekim 2010 Salı

state with garden & fight club tadında dersim

yazmak beni rahatlatıyor ve zihnimi boşaltmama yarıyor, yazmayı seviyorum =)
bugün çamaşırlarımı kurutucuya atmak için beklerken olacak o ya gittim salona televizyonu açtım, öyle zaplarken haber izleyeyim bari dedim ve bir haber kanalını açtım, Sabriş hocamın deyimiyle "state with garden" nam-ı diğer Devlet Bahçeli'nin grup toplantısı konuşmasına denk geldim, Tanrım o nasıl detone bir ses, o kadar yıldır siyasette olmasına rağmen kağıttan okumalar falan, sürekli aynı cümle kalıplarıyla (e.g. imranı canisi, yüce Türk değerleri, askerimiz canımız...) çözüm üretmeyen, üstüne üstün bölen bir siyasi söylem! Aslında bir yerde de bu basitliği hoş görüyorum, yalın bir uslübu ve programı var bu partinin Türk'lüğü üstün gör, terörü her fırsatta lanetle ve siyasete alet et, hükümeti eli kolu bağlı olmakla suçla, AB'ye karşı bir tavırda ol, tamam bu kadar sanırım. Ha yok bir de 120-130 kelimelik bir öz Türkçe dağırcığın ol, permütasyon-kombinasyonu hatmet pişir pişir duruma göre milletin önüne sür, sonra 40. yıl konuşması gibi traji-komik durumları oluştur bizleri güldür =)
Yerinize göz koydum bir melez olarak Değerli Bahçeli haberiniz ola! Sizin gibi bende partimle evli olacağım, özel hayatımla değil zig zag'lı olmayan çizgimle ön planda olacağım sizin gibi (bu parantezi açmasam olmazdı, kendi ailesi-çocuğu neyim olmayan insandan kaliteli siyasetçi olmaz kanımca ama herkesin kendi seçimi tabi) tabi bir bayan olarak bu zor olacak. En iyisi Y.'a nikahı basmak hem kendisi Kafkas kökeninden ve milliyetçi sayılabilecek biri (zira Mesut Özil'i sivri bir dille eleştirmişti ;] ) yani bizim partinin (hemende benimsedim) şartlarına uygun temiz bir Türk evladı! Annemi de Türk vatandaşlığına geçirdik mi mis gibi propaganda aracı işte!
Tabi bunların hepsi latife, mi Dio beni Türk Siyasetinin taşlı/yoluk yollarından korusun, amen.


Gelelim başlığımın ikinci kısmına, bugün gene bir HBK günüydü (kendisinden aldığım 3. ders - sanat analizi: teori ve kritik) simge biliminden bahsettik (semiotics) ve tabiki olay reklamlar ve brain-washed consumers'a geldi kısa zamanda, neden hepimiz aynı markaları alıp aynı görünmeye çalışma çabasından bahsettik. Reklamların bizi nasıl bazen de göstere göstere aptal yerine koyduklarını (Diesel - be stupid) tartıştık. Neden kendimizi pradalarla, rolexlerle çevreleyip belki de modern zaman zırhlarımıza bürünüyoruz? Dış görünümüze aldırmaksızın hayatımızı idame ettiremez miyiz? Kürk giyen kadınlar mesela, -bunu bir yerde okumuştum baya hoşuma gitmişti- kendini korumaya çalışan ya da saldıracak olan hayvanları andırıyorlar, bu hayvancıklar da kendilerini olduklarından büyük göstermek için kürklerini kabartıyorlar, ve insanların da aslında id'lerinde yatan şey bu aslında; kendimi beynimle savunamıyorum bu kürke ihtiyacım var (Ah Nasrettin Hoca ahh, ne haklıymışsın ye "kürk'üm" ye derken, saygılar, sevgiler). Revolver filminin bir sahnesi geldi aklıma, "benden kork ya da bana saygı duy ama lütfen benim özel olduğumu düşün...hepimiz beğenilme müptelasıyız (approval junkies)" izleyenler hatırlayacaklardır.

neden aynılaşmaya çalışıyoruz? farklılıklara olan bu saygısızlığın kaynağı ne?

bu siteyi öneririm  : http://www.bilinclihippiler.com/

14 Ekim 2010 Perşembe

Nedense

...bir yazma kıtlığı yaşıyorum bu günlerde, ya zaten bir bir sürü yazı yazmam gereken bir yıl olacağından (bkz. visual culture, art theory and criticism, foreign policy analysis) savunma mekanizmalarım devreye giriyor ve yazmak istediklerimi aklımda tartışıp yazıya dökmüyorum..
ya da ne bileyim hava değişimi vs beni kronik yorgun bir insan yaptı ve içimden bir şey yapmak gelmiyor...
artık 4. sınıf olmak, 5 yılın nasıl geçtiğini bilememek, cost-benefit analizleri yapmak ve nereye ağırlık vereceğini şaşırmak, pişmanlıklar - kulüplerde bir görünüp sonra devam etmemek vb.- master için ülke-okul seçme, ALES Toefl GRE(?) IELTS(?) gibi test(!) sınavları (tam şu 5 şık işkencesinden kurtulup kendimi akademik dünyanın fikirlere bilgiler kadar önem veren serin sularına atmışken) işkence gibi geliyor!
bir yandan tavsiye almak için gittiğim hocaların ağzından "AMARİKA" dışında bir laf duyamamak, son senemi kafamı 30 ila 55 derece arasında değişen bir açıyla aşağı eğmek suretiyle okumalardan ayıramadan geçirmek...
"an"ı yaşamak mottomdan uzaklaşıp, neyse bahar döneminde daha rahat olurum (herhalde) moduna girmek...
çok iç karartıcı çok
neyse şimdi "it is a visual course, so no need for texts to read" diyip okuma dayayan sevgili BP'nin okumasını yapmak durumundayım =/

NOT: bu aralar twitter'da takılacağım biraz, feysbuk (Her ne kadar "Social Network" filmiyle saygımı kazansa da sevgili Mart Zuckerberg) görüntü kirliliğine dönüştü biraz, gözümü dinlendirmem gerek
adres: http://twitter.com/#!/paradokssa

9 Ekim 2010 Cumartesi

Not: ben yazmadım ama mutlaka okuyun!

ANNEMİN KOFTESİ.! (yiyin..yiyin.. Afiyet olsun..)

Anlaşılan GDO’ dan önce başka bir sürü sorunumuz var.

Değerli dostlar,

Ben inşaat mühendisi olmakla birlikte yaklaşık 18
yıldır yemek sektöründeyim. Yemek Sanayici ve İş
adamları Derneği başkan yardımcısı, Ankara Sanayi
Odası gıda komite üyesiyim.


Bu sürede öğrendiklerimi yazmaya sayfalar yetmez.
Ancak birkaç bilgi aktarırsam ne demek istediğim daha iyi anlaşılır.
Minimum M2 maksimum verim, olay tamamen budur.


"Soya Kıyması" adıyla satılan ürün yağı
alınmış soya küspesidir.

25 Kg torbalarda kg fiyatı 1,5 TL civarındadır.
Kullanırken ılık suyla ıslatılır 1 kg soya kıyması 3 kg su emer.
Yani kullanım fiyatı kg da 50 krş tan aşağı olur.
Gerçek etin 20 TL/kg olduğu yerde tabii ki bunu önce
sermaye kullanır.


Maret, Pınar vs gibi hazır tıp annemin köftesi gibi
köftelerin tamamı soya katkılıdır.
Şirin gözükmesi içinde mix kıyma, soya proteini vs.
gibi farklı isimlerle ambalaj üzerinde yazılmaktadır.
Yani et diye soya küspesi satıp, annemin köftesi gibi
aynen diye reklâm yapıyorlar.

BİTMEDİ: Bu soya zımbırtısı granül veya toz halinde,
beyaz, açık kahve, koyu kahve, kırmızı, yeşil renkleri vardır.
Tadı nötre yakındır.
Cevizle karışıp baklavaya, kıymayla karışıp
köfteye, unla karışıp ekmeğe, keke vs.ye giriyor.


— Marine kuşbaşı diye bir et satılıyor şimdi,
normal kuşbaşı etten ucuz.
Bir özel kimyasal karışım suyla ete emdiriliyor. % 20
su basılıyor ete,böylece fiyatı ucuzluyor.

Ancak bu tuzlar sizin kalp, şeker, tansiyon vs,
rejimlerinize zarar verir mi bilmiyorsunuz.
Yemeğe tuz atmıyorsunuz, ama başka tuzları bilmeden
yiyorsunuz.
Yemek şirketinizin et giriş faturalarında "mix
kıyma" ve " marine kuşbaşı " var mı, bir kontrol edin bakalım.

— PEYNİR ALTI SUYU TOZU: Adı üstünde, peynir
üretiminde kalan su sıcak plakalara püskürtülüyor, buharlaşma sonucu
elde edilen
toz işte. Nerede kullanılıyor?
Peynirli çizi de peynir mi var zannediyorsunuz.

Tüm bisküvit ve kek sektörünün birinci sınıf dolgu
maddesi.
Kg fiyatı 50 krş gibi bişeydi. Yediğiniz bisküvit,
kek, kraker vs paketlerin üzerini bir okuyun bakalım
içinde şeker ve un dışında tanımadığınız kaç kalem malzeme var.


Bir top keki toptancısı 15 krş a satıyor. Anam-babam
usulü un, yumurta ve yağ ile yapsanız 30 krş malzeme maliyeti var,

ambalaj,üretici karı, nakliye ve toptancı karı vs eklenince
nasıl o fiyata satılabiliyor?
Çünkü kek değil kek benzeri kimyasal bir şey alıp
yiyoruz. Paketin üzerini okuyun anlarsınız.

— Bezelyenin kurusu öğütülüp fıstık süsü
verilerek tatlılara konuyor.
— Pul biberin, karabiberin, kimyonun vs, kilosu 5 TL
ye satılan sucuklarda gerçek baharat mı var sanki.
Bazılarında zaten sucuk benzeri ürün yazıyor.

— Bir danadan 25–30 kg sinir çıkıyor.
— 40 derecede dondurup öğütüyor sinir unu
yapıyor sosise basıyorlar.

Şarküteri ürünlerine dikkatli bakın. %100 dana diyor,

dana eti demiyor, anlayın işte.

— Tavukların boyun, taşlık, kanat ucu vs gibi
ticari değeri olmayan her yeri kemikleriyle öğütülerek
"mekanik kıyma " isimli bişi yapılıyor.

Tüm tavuk sucuk ve salamlarında bu var, siz tavukların
göğüs etlerinin kıyma yapıldığını sanıyorsanız
fena yanıldınız.

Bütün bu işler T.C.Tarım ve köy İşleri Bakanlığı
izni ile yapılıyor.
Tamamen ve her yönüyle gıda terörünün cenneti olan
yurdumuzda izinle bunlar yapılırken siz varın kaçak yapılanları
düşünün,

Bütün ekmeğe tavuk döner 2 TL, yarısı işkembe,
ööööffffffffffff, sıkıldım gene,

GDO ne ki o daha yeni fark edildi, devede kulak bile değil.

Bunlar işin yemek faslı, daha gıda ambalajları var,
koruyucular var vs.

Bu aymazlığa dur demek için bir şeyler yapmalı,
birşeyşer yapmalı...