20 Şubat 2011 Pazar

aşk tesadüfleri sever (mi) ?

Şu diyaloğa uyuz olurum,


-abi nasıl film iyi eleştiriler almış imdb puanı falan.
-güzel film.
-hım öyle diyorsun, nasıl konusu falan sürükleyici mi?
-güzel bence git.


Hey yarebbim! Film hakkında yorum beklerken sadece "güzel" denir mi canım kardeşim?
Alın size bir tane IQ seviyesi yerlerde kuaförde şahit olduğum bir konuşma daha:
-Ayin diye bir film var biliomusaan
-evet ya duydum şu kuzuların sessizliğinde oynayan adam neydi antonyo banderas (?!) ha ha hopkins
-hıms gitcem ama korkuyorum.
-tam neymiş ki konusu?
-korku gerilim falan konusu
(tam o sırada kuafördeki ekranlarda filmin fragmanının döndüğünü görüyorum ve nobel adayı bu güzel sabancılı kardeşimiz orada geçen cümleyi arkası ekrana dönük olan arkadaşına aktarıyor)
-yaa asıl bir cümlesi var ona vuruldum ben: eğer bir şeye inanmazsan onu yenemezsin diye
ve oye kopar =)


"Aşk Tesadüfleri Sever" filmine 2 gün önce gittik. Filmin fragmanını izlemeden acaba "jeux d'efantas" çakması mıdır ki diye kaygılarım olsa da , hazine kutulu sahnelerin filmin neredeyse göze çarpmayacak kadar küçük bir kısmını kaplamasıyla bu durumdan kaçınılmış. (hatta filmin ana karakterlerinden Deniz o kutuya o kadar değer verirken unutup çıkıyor yıllar sonra Özgür ona verdiğinde)
Tesadüfler sonucu hep aynı ortamlarda bulunma ama bir türlü kavuşamama sonrasında ise bir tesadüf sonrası karşılaşma fikri güzel işlenmiş, özellikle müzikler bildiğin yedirilmiş filme: B. Ortaçgil Eylül Akşamı, Sertab Erener'in "zaferlerim"in coverı ve filmin sonundaki Şebo "hoşçakal"ı beni benden aldı. (Tabi filmin başında Müslüm Gürses duymak beni baya şaşırtsa da;] ) Yalnız ben filmlerde gözün içine sokulan reklamdan hoşlanmıyormuşum bu filmde iyice anladım. Amerikan filmlerinde ne var? Gizli reklam. Hatta gizlenince görmek için harcanan çaba esnasında insan beynine daha da kazınıyor o marka. Mesela converse: her filmde mutlaka bir converse'e zoom yapılan sahne var. Ve şimdi nasıl bir fenomen oldu!
Tamam belki bu pek adil bir durum değil ve bildiğim kadarıyla yasaklanmıştı ama genede...
Filmde bi "aaa bak ikimizinde telefonları iPhone3" demedikleri kaldı, gözümüze gözümüze soktular film boyu o telefonları! Nasıl bir çılgınlıksa blackberry/iPhone jenerasyonu yaratılmaya çalışıyor, tiksindim.
Sonunda değil ortasında kavuşan iki ana karakterin olduğu aşk filmlerinin genelde hüzünlü bittiği bir gerçek ve filmde de olduğu gibi. Tabi kalp nakil ameliyatı baya anlamlı bir sonuç olmuş. Gerçi 7 pounds filminde bu konuya baya doymuştum ama hatırlamak iyi oldu genede ;]

14 Şubat 2011 Pazartesi

döömeler

Merhabalar!!
Yeni bir dönem ve ilk yazıma geçen sene yaptığım ve yazıya dökmeyi planladığım bir girdi ile başlıyorum.
Efenim, geçen dönem ilk kez HART kodlu yane History of Art dersi aldım. Notun %20'lik kısmını oluşturan sunum kısmında ne yapsam diye düşünürkene, sevgilimden parlak bir fikir geldi: "dövmeler hakkında yapsana". Kafamda ölçtüm tarttım bu fikri neticede ders milliyetçilikle ilgili. Gittim hocamla konuştum onay verdi ve bende aşağıda resimlerle süsleyeceğim yazının sunumunu yaptım (daha açık ifade edemezdim herhalde =)

*Şimdik, bu dövme olayının mantığı sürekli hatırlamak istediğimiz, sürekli taşıyacağımız, bizim bir parçamız olacak bir "şey" yaptırmak vücudumuza. "Ta-Tu" kelimesini Kaptan Cook, 18. yy.'daki bir seferinde öğreniyor. Anlamı; işaretlemek. Tabi günümüzün modern dövme yapma makineleri o zamanlar yok ve o zaman kullandıkları alet ta-tu ta-tu diye ses çıkarıyor. İşin etimolojik kısmını geçelim ve dünyada bir yolculuğa çıkalım şimdi





*İlk durak Yeni Zelanda. Buranın yerlileri yani Maoriler, yüzlerine yapıyorlar bu dövmeleri ve her ailenin kendine özgü bir "Moko"su yani yüz dövmesi oluyor.
İmza yerine geçiyor bu mokolar ve aileyi koruduğuna inanılıyor. Erkekliğe geçişin bir aşamasını da ifade ediyor kendisi.




 *İkinci durağımız tabiki Japonya!
Bu ülkede dövmeleri öncelikle Yakuza'lar yani Japon gansterleri yaptırmış zamanla da yayılmış. Hori adındaki dövme ustalarının öğrencilerini yetiştirmesi sonucunda Izezumi yani tüm vücudu kaplayan dövmeler ortaya çıktım. Resimlerde de görüldüğü üzere boyun, kafa kısmı haricindeki her yer dövme.




*Bu iki ülkeden Avrupa ve Amerika'ya yayılıyor dövme kültürü. Öncelikle hapishanedeki numaralamak için kullanılsa da zamanla mahkumlar bu durumu lehlerine kullanıyorlar ve hapishane-dövmesi kültürü oluşuyor. Hapishanedeki çeşitli gruplar kendilerine özgü dövmeler üretip birbirlerini bu yolla koruyup kolluyorlar. Yan taraftaki dövme latino gansterlerinden birinin işareti, arka plandaki maskeden anlaşılabileceği üzere. Sayılar da genelde alan kodlarını ifade ediyor, böylece hangi bölgedeki gruba ait olunduğu göze sokuluyor =)
Yalnız şöyle bir durum var; eğer ait olunmayan bir grubun dövmesi yapılır ve bu ortaya çıkarsa o dövme ütüyle yakılarak ya da kesip çıkartılarak yok ediliyor!!!


*Günümüzde ise toplumların dışlanmışları değil bilakis ünlüler yaptırıyor. Miami Ink, LA ink gibi programlar da tabi ki bu fenomene katkı sağlayan medya araçları.
Angelina dövme deyince aklıma gelen ilk isim. Kadının tüm vücudunda 10'dan fazla dövmesi var, ki bazılarını sildirip yenilerini yaptırdığını da hesaba katarsak sırf ağrı-eşiğinden dolayı tapılası bir hatun kendisi =)

Koluna çocuklarının doğum yerlerinin koordinatlarını yazdırması ayrı bir güzellik bence.




* Ve son olarak benim dövmem =)
Çevre ve sosyal sorumluluklarla ilgili bir insanım,
ve doğanın çeşitli şekillerde "öcünü" aldığına inanıyorum > geri dönüşüm.
Ve tabi ki her şeyin bir döngüye bağlı olduğuna inanıyorum...
pek çok anlamı olan bir dövme benim için yani =)







* veee bu da yaptırmayı planladığım dövme =]









NOT: sevgililer gününe uygun bir yazı olmadı ama genede terbiyesizlik yapmayalım:

Rest in Peace St. Valentine!!!

5 Şubat 2011 Cumartesi

yaş-dizi endeksi =)

şimcik şuna kısaca bir göz atın:

http://www.nationmaster.com/country/gm-germany/Age-_distribution

bi de şuna:

http://www.nationmaster.com/country/tu-turkey/Age-_distribution

iyi bildiğim iki ülke olarak Almanya ve Türkiye'nin yaş ortalamasının televizyon programlarına olan etkilerini sezinledim bu hafta.
Şimcik bizim yaş ortalamamız daha düşük olunca aşk-meşk-entrika konulu diziler daha çok prim yapıyor,
oysa Almanya'da yükselen yaş ortalaması insanların bu tip konuları deyim yerindeyse "aşmış" olmalarından, "krimi" denilen polisiye dizileri daha çok izleniyor. Biri bitiyor diğeri başlıyor. Ve tabi hayvanları bizden daha çok sevdikleri de bir gerçek o yüzdendir ki Charlie, Flippe gibi maymun yunus dizileri bizde bir sezonu anca bitirebilirken Almanya'da yıllarca oynuyor...