20 Eylül 2010 Pazartesi

bella italia!- Angri

evet italya yazılarıma devam ediyorum izninizle bayanlar baylar ve diğerleri
Ülkemin sınırları dışında bile Murphy'nin kızı olma özelliğimi koruduğumu belirtmek isterim, şöyleki;
ilk kamp yerimiz olan Angri'ye iki günlük Roma gezimizden sonra ulaştık (ulaşmasına da ritardo (bkz. önceki girişim) canımızı okudu neyseki italyanlar baya yardımsever ve halden de anlıyorlar yırttık bir kez daha) ilk gün yağmur yağdığı için yangın gözleme işimizi yapamadık, Salerno ve Cava isimli iki güzel şehri gezdik. Akşam döndük yattık gecenin bir vakti kapı vurulmaya başladı (ve şu ayrıntıları da belirtmeliyim ki 4 pencere ve kapımız demir sactan yapılmış o yüzden dışarısını görmemiz mümkün değil!) gecenin 3ünde tabi parantez içinde belirttiğim durumdan dolayı dışarıyı göremiyoruz ve kaç kişi olduğunu kestiremiyoruz. Yanımızdaki tek erkek olan Sebastiano "noluyor ne yapıyorsunuz?!" gibisinden bağırdı ve küfürlü yanıtlar aldı neyse sarhoşlar herhalde dedik yatmaya devam ettik ama lamp liderlerimiz carabinieri (italyan polislerinin bir kolu)'yi aradılar tamam geliyoruz dediler ama tık yok!
neyse sabaha karşı bu sefer taş/kayalar atmaya başladılar evin çatısına ve kapısına haliyle kiremitler dökülmeye ve kapıda kayaların izleri çıkmaya başladı. Gene aradık polisi gelmemişlerdi çünkü geceden beri, gene tamam geliyoruz dediler tabi yetmedi o bölgenin korucusunu da aradık bu sefer. Neyse o gelince dışarı çıkabildik, 3 kişi vardı onların üstüne gidince biz bir şey bilmiyoruz görmedik diyip kaçtılar ve aşağıda yakalandılar sorgulanmak üzere götürdüler polis merkezine orada da inkar etmişler ama aynı üç kişiyi önceki gece döndüğümüzde de görmüştük. Yani başkalarının olma olasılığı yoktu. Zaten aralarından birinin kuzey avrupa ülkelerine giriş yapması yasak uyuşturucudan dolayı ve ailesi de reddetmiş kendisini vs vs. sonradan serbest bırakıldılar ama genede bu italyan yerel gazetelerine çıkmamıza engel olmadı, özellikle carabinierinin bu ihmalkarlığı çok yazıldı çizildi. Saldırıdan sonraki gece Legambiente'nin başındaki pek çok insan bizi görmeye geldiler ve kampı taşımamız gerektiğini onların sorumluluğunda olduğumuzu belirttiler, neyse gittik 5*'lı kampımız başladı sıcak su elektrik ve şehir hayatıyla =)
zaten şen şakrak geçti sonrasında saldırganın adının Felipe olduğunu öğrendikten sonra onun üstünden yüzlerce espri yapıldı ama o gece ve sabah gerçekten panic room havasındaydık, içerisi güvenli ama dışarıya da çıkamıyoruz!
WWF'in kampına gittik bir gün ve dağ yürüyüşü yaptık tabi bu yürüyüşü güneş altında 4.5 saat Pompei'yi gezdikten sonra yaptık ve o gün hayatımın yürüyüşünü yapmış bulundum tahmin edebileceğiniz gibi!
Bir gün de Furore adında bir legambientenin başka bir kampına ziyarette bulunduk aslında dağda bisiklet kullanmanın püf noktalarını öğreneceğimizi düşünürken bize sadece zeytin domates doğratıp un helvası yaptırdılar =) haliç şekilde bir yerdi ve direk yükselip uzanan dağlara tırmandık gene, manzara muhteşemdi! Su gücüyle çalışan bir değirmenden kağıt üretiliyormuş önceden orada, ama kış aylarında suların çok gür akmasından mütebelli kamp kurulamıyormuş orada!
İkinci kamp yerinde yaşadıklarımı da en kısa zamanda yazıya geçireceğim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder