21 Aralık 2010 Salı

ALES maceram ve klasik bir "Dikkat Oya Uçağa Bindi tüm deliler toplaşın garii" Hikayem!

Üniversite yıllarının sonuna gelmiş, kafasına derin düşünceler gark olmuş, çalışma hayatımı 9-5 ne arar na burda diyen her sağlıklı gürbüz Türk genci gibi bende ALES'e girdim bu pazar.
Daha önceden bir arkadaşımın uyarmış olmasıyla çok dumur olmasamda, sınav sistemini bu kadar değişmiş bulacağımı bilmiyordum, şöyleki:
3 4 yıldır sözel, sayısal 1 & 2 toplam 160 soru olan sistem, bu sene 50 soruluk söz 1-2 say 1-2 bölümlerine ayrılmıştı. Acep uluslararası ilişkiler EA mı Sözel mi, yok ya ekonomi var o kadar işin içinde EA'dır EA diye kendimi rahatlatıp başladım çözmeye, hee olayların başını anlatayım hele.
Şimdi efenim, KPSS kriziyle çizilen karizmayı cilalamaya çalışan 12 eylül meyvesi YÖK, sınava küpe, yüzük, kalem, silgi vs vs her şeyi getirmeyi yasaklamış ve bu ihtiyaçları (yiyecek de dahil) bizzat karşılayacağını yazmış gönderdiği giriş mektubunun ücra bir köşesine.
İyi dedik madem metal dedektörle falan aranacağız bari erkenden gidelim de sırada çok beklemeyelim dedim. annemi de acele ettirerek evimizden bile görünen ama gitmesi cambazlık isteyen AÜ'nün İktisadi ve idari bilimler fakültesinin yolunu tuttuk. Ben ulaştığımda daha kapıları bile açmamışlardı zaten benimle birlikte 3 insan 4 kedi bekliyordu yalnız dışarıda.
Neyse şöyle üstünkörü bir aramayla içeri alındım aNfimi buldum (kavrama hasta oldum, 15. sırada ben oturuyordum ve en son sıra da benimkiydi=] ) wc'ye uğradım (sabancı söylediğim tüm kötü şeyler için affet beni sevgili okulum) o ne biçim bir koku, nasıl bir temizlik anlayışı cidden çok kınadım neyse biraz da midem bulanarak geçtim oturdum gene aNfime. Bu arada iki önümde oturan çocuk "sizin Oye ____" olma ihtimaliniz var mı gibi beni benden alan bir soru sordu, "ee evet?!" dedim, "M.A.L. mezunu musunuz?" dedi, (maalesef okulumun kısaltması bu =] ) "evet" dedim naiv bir şekilde tekrar, "hah bende TMB'den İ." "aa tabi ya seni benzetmiştim zaten, ee napıyorsun nasıl gidiyor?" "iyi işte burada felsefe bitirdim şimdi de şkk.." "aa sizn bölümü kaldırmışlar doğru mu yeaa?"
(dumur bir surat ifadesi akabinde kısılan bir ses, o andaki hayal kırıklığı benim densizliğim vs.)
"yoo ben girdiğimde açıldı bölüm 5 senedir de devam ediyorum kapanmadı yani" dedi,
"şimdi de yüksek lisans yapacağım" dedi, "belli oluyor" gibi kendime göre gayet komik bir espri yapsam da karşımdan aynı tepkiyi alamadım velevki başarılar dileyip önüne döndü kafasına tilki soktuğum sevgili lise arkadaşım =]
Neyse zaman problemi de yaşasam girmek istediğim okulun barajını geçecek kadar puan alarak alnımın akıyla geride bıraktım bu sınavı da (eleştirmeden edemeyeceğim, ayşe beril cem düriye esra fatih'in [dikkatini çekerim isimler alfabetik sırayla gidiyorki tablo kurarken kolaylık olsun tşkler ÖSYM! http://video-klipleri.org/deliimport/osym-gozumu-ye-klibi_7ab5bd59b.html ) hangi gün ne renk gömlek ya da pantolon giydiği benim uluslararası ilişkiler okuma potansiyelimi nasıl ölçebiliyore?  Neyse bu TR eğitim sistemi beni aşar hiç girmeyeyim çıkışı yok.

Ayt-Saw uçağı klasik maceralarımdan birini daha yaşadım bu sefer biraz paylaşayım dedim, zira uçağa bindiğimde vücudumun tek kafamın ise param parça çıkacağını biliyorum her seferinde bir olay gelir başıma hiç sekmez, babamdan aldım bunu, zira o da yağsız bir sabah kahvaltısı ister yağ içinde yüzen antrikot getirirler vs vs yani buradan pay biçin =]
E sırasında oturduğumu gördüm ve yıkıldım, kesin iki yanıma iki birbirinden garip insan kılığında ____ (fill in the blanks) oturacak zehir olacak yolculuk biliyordum.
Neyse elime aldım POLS 353 okuması en azından sohbet etmek zorunda kalmam dedim.
Vee birinci insan geldi ki zaten bekleme salonunda da karşımda oturup bağıra bağıra konuşuyordu telefonda "eyvah eyvah" dedim içimden. Ses bir yere kadar bir de kokusu vardı ki sorma! Bir türlü yerinde duramıyor o sağına soluna dönüyor bacaklarını oynatıyor dergiyi alıp garip hareketlerle okuyor (gibi yapıyor?) sürekli öff püfff aaa sesleri çıkarıyor neyse aldı benim kemerimin bir tarafını taktı bir şey demedim nasıl olsa pencere kenarında oturacak diğer insan  için tekrar çıkarması gerekecek o kemeri ki çok geçmeden "geçebilir miyim" diye bir ses duyduk tepemizde. sol tarafımdakine göre nispeten daha az kokulu ve gürültülü seyahat arkadaşım da sağıma oturunca takımı tamamladık. Ha tabi arkamda dizini sırtıma dayayan dayı, yan tarafımdaki üç meditasyoncu, spiritüel ablalar ve onların önündeki 3 adet kırocan da bu seyahatimin baharat kısmını oluşturdular sağolsunlar, yerlerine başka figüranlar da geçse (bkz. uçaktan tırsan orta-üstü teyze, çok soru soran "aa özel okul mu? burslu musun?nasıl sizde bölüm yok?" (içinde de vah vah bir yeri kazanamamış hayal kuruyor bölüm seçeceğim diye) ortaüstü x2 teyze(!), senkron bir şekilde zırlayan 0-3 yaş takımı (ki genelde hem zırlar hem koltuğumu tekmeler bu grup).
Bu arada pilotumuz ve hosteslerden biri Alman Türkçesinden hemencik çıkardım bu bir iç hatlat yolcuğu için ilkti benim için. Hosteslerin birinin yorgun+huysuz olduğu gözümden kaçmadı ama bana denk gelmez herhalde dedim, demez olaydım! Gerçi bana denk gelmedi ama pencere kenarından oturan abiciğim nasibini aldı kadının hırsından.
Olayın başı: abicik durup durup eline bakıyor (bkz. yazının başlığı) alla alla dedim herhalde yukarıdaki havalandırmadan kıllandı, baktım kapalı meğer adamceğiizin eline su damlıormuş, tavandan! Neyse hostesi çağırdı şansına bu violent abla geldi,
"su akıyor buradan!!%&^+%^''^+"
"durun beyfendi size peçete getireyim (10 sn sonra) oraya tutar mısınız?"
adam malımsı bakışlar atıyor
"ay amma şanslıyım ha koskoca uçakta bir benim üstüme damlıyor!"
"beyfendi ne alakası var, klimadan kaynaklı herhalde, tutun siz onu oraya sonra bana verin peçeteyi"
peçeye koklanır, kokusu anlaşılmaz, yanımdakik koltuğun kenarlarına basılarak bagaj bölmesine bakılır yok akan sıvı yoktur.
"klimadan geliyormuş beyfendi normal bu(!) oraya sıkıştırıverin peçeteyi aa"der ve gider
Bu arada yanımdaki hala huysuz huysuz hareketler yapmaya devam ediyor iyice sinirime dokunuyor, sonra Canondaki multi-kibar abilerin eksik bastığını görüyorum makaleyi ve okumamın bir anlamı kalmıyor, neyse iniş anonsu yapılıyor iniyoruz (ilk fren tutmasada zıplayarak da olsa ikinicisinde)
Çaprazdaki iki kırocan zaten garip bakışlar atarak höpürt höpürt bira içerek yeterince benim antipatimi kazanmışken indikten max. 4 bilemedin 5 saniye sonra ayağa kalkıp el bagajlarını alıp öne yürümeye başlıyorlar, otobüs sanki bu hey yarab.
Benim seyahat arkadaşıma gücü yeten hostes abla bu iki hırboya bir şey demiyor bunlar da güle oynaya önde aya ilk ayak basan olacak olma edasıyla bekliyorlar. Neyse uçak duruyor ben kemerimi çözüyorum baktım yanımdakinin kıpırdamaya niyeti yok ve aval bir bakışla bakıyor bana ve o sofistike soru geliyor...
"inecek misin?"
"ee evet?"
"ha çok kalabalık ya ben oturacağım"
"ben bir saattir oturuyorum ayakta duracağım"
(neyse geçmeme izin verdi)
"senin bölüm ne ingilizce mi?" (sesin desibeli gene telefonda konuştuğu kadar yüksek ön ve arkamızdaki 3 sıra bize bakmaya başlıyor)
"yoo hayır"
"ne okuyorsun peki?" (5. sıra da bakmaya başladı)
"toplumsal ve siyasal bilimler"
"haaa (çok anladın) nasıl öyle ingilizce peki?"
"eğitim dili ingilizce"
"haa vay bee hangi üniversite?" (7., 8. ...)
"Sabancı"
tekrar bir vay be çığlığı ve sanırım tüm uçak duydu artık bu son vaayy beaa'yi.
indim kurtuldum bitti bu sefer de, nirvanaya bir adım daha  yaklaştım
hissediyorum

sevgiler saygılar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder