Merhabaaaa,
neredeyse bir ay olacak yazmayalı ama aslında o kadar çok şey birikti ki...
girişi uzatmadan başlayayım. öncelikle "literally" eylül ayında leyleği havada gördüm sevgili blog. Bayram tatilinde babamla Karaman üzerinden Mersin'e oradan da Adana'ya gittik. Bayram sırasında aileyle beraber olmak garip bir duygu benim için (takdir edersin ki). Ama keyifliydi. Adana'da sevgili köyümüze gidip aile mezarlığımızı ziyaret ettik. Nedense insanlar ölülerinin arkasından bile metaryalist gibi geliyor bana. Tamam belki o insanı son gördüğün yer o noktaydı (beyaz kefenin içinde) ama neden yani? bazı şeyler garip. Yakılıp Ganj nehrine falan atılmak daha mantıklı geliyor bana. Madem ruhun özgürlüğe kavuşup rüzgarla beraber salınıyor havada, kalan materyal parçaların için durum neden farklı olsun? amaaan bilmiyorum belki de fazla gerçekçi davranıyorum, bilmiyorum. Neyse saptım konudan ne diyorduk, ha evet Adana. Memleket Adana olmasına rağmen hemen sonraki gün Tekir yaylasına çıktım, misss hava miss su missss yemek üçlüsüne yani ; ) Orada da bir gece kaldıktan sonra, Çamardı yaylasında babamın bir arkadaşını ziyaret ettik. Kendisi organik ve sağlıklı yaşamla kafayı bozmuş durumda. Ama öyle böyle değil. Kendi kuyusundan çıkmayan suyu bile içmiyor o kadar yani. Neyse orada da bir gece geçirdikten sonra döndük yuvamıza.
Aradan 5 gün geçmedi kiiii sabah 5.55 uçağıyşa Samsun'a uçtuk Rotary kulübüyle. İlk günümüz acayip yoğundu. Şöyleki kahvaltımızı Samsun Sevgi parkında yaptıktan sonra, önce Samsun'u (Atatürk heykeli,evi, Bandırma vapuru, teleferik, yabancılar pazarı) gezdik oradan da 4 saati bulan bir yolculuk sonucunda Tokat Ballıca mağarasına gittik. Dünya'da örneği yalnızca burada olan soğan sarkıtlarını %80 oksijen eşliğinde gezdik (rehberin yalancısıyım). Sonraki gün Çorum (Alacahöyük, Yazılıkaya, Hattuşaş) ve Amasya'yı görerek Samsun'a döndük. Sonraki gün Sinop ve Erfelek şelaleleri (yürüyerek / tırmanarak ulaşılabilen 27 farklı şelale - doğa harikası) ile devam ettik. Sonraki gün ise sıra Safranbolu'ya geldi. Muhteşem lokumlar yedik. ve 1 (bir) gram safrana 15 tl verdik (kendisi dünyanın en pahalı baharatı!). Sonra İstanbul'a geldik, grup uçakla döndü. Bense 5 gün sonra Tekirdağ - Şarköy'e devam ettim düğün dolayısıyla. Kına gecesi ve düğüne katıldık. Çok keyifliydi hakkaten bu Trakyalılar işi biliyor : ) bir de erkek tarafı Karadenizli olunca roman havalarının yanında horonlar tepildi ki, nasıl bir eğlenceydi anlatılmaz yaşanır denen cinstendi. Sonra tekrar evime döndüm. İngiltere için hazırlanmaya başladım. Şimdi ise 5 gündür buradayım. izlenimlerimi, gözlemlerimi vs en kısa zamanda aktaracağım hiiiçç şüphen olmasın ; )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder