Başlığım baya klişe olsa da benim gerçeğimi yansıtıyor. Neden mi? sararan-kızaran dökülen yapraklar serinleyen hava... hehe benim tanıyanlar dalga geçtiğimi anlamışlardır sanırım. Benim kendime göre sebeplerim var.
Bir yazı daha yedim hemde bu sefer word programıyla flörtleşip bir de love-hate ilişkisi yaşayıp laptuş ışığında bronzlaşarak!
Geldi çattı eylül ayı gene. küçükken eylül bana havuz ve denize girebiliceğim son bir ayı hatırlatırdı. okuldan dönüp (o zamanlar dershane kültürü yaygın değil 8. sınıfa kadar gitmemişim) havuza kendimi atmak için dakika sayardım. Sonra geldi lise daha hüzünlü olmaya başladı bu ay benim için. Üniversite sınavına her sene biraz daha yaklaşmak anlamı taşıyordu çünkü eylül... 17 sene yaşadığım Manavgat'tan ayrılmam da bu ay da oldu. O bilinmezlik arkada yarım ve kırık bırakılan şeyler...Üniversitede artık 12 yıl öğrenci olmanın verdiği 'kaşarlanma' ve yazların staj-yaz okulu gibi aktivitelerle geçmesiyle artık çok ifade etmez oldu. ta ki 2009'da kadar. İki beklenmedik olay tüm eylülü dip noktada yaşamama neden oldu. Ve ondan beridir sevmiyorum bu ayı. Her şey ortasına kadar slow-motion'da akarken ikinci yarısının bir anda bitmesi...
Yeni başlangıçların ve bitişlerin ayı benim için eylül. öğrenci ajandaları gibi bir nevi. yıl eylülden başlar. ağustos bile olsa öğrenci homo sapiensinin ağzında 'bir seneye başlasın okul çok düzenli çalışacağım bu sene...' lafı olur. Şimdi ise en büyük değişimi yaşayacağım son 11 aydır yaşadığım ülkeyi değiştirerek ve aslında başladığım yere dönerek bazı şeyleri değişmiş bulacağımı umarak...
bu da pilli bebekten gelsin eylül şarkım..
http://www.youtube.com/watch?v=DR7mtyH0NRY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder