11 Ekim 2012 Perşembe

ekim, zaman, seçim

hiç kimsenin ben ingilteredeyken de bakıp okumadığı bloğumun dizaynını gene değiştirdim hayırlı olsun bana. bana bile karmaşık gelmeye başlamıştı sürekli log*out oluyor ve giremiyordum çeşitli cambazlıklar yapıp garip yerlere basmadan. neyse şimdi hallettim sanırım.
Ay başına tek yazı yazıyor gibi göründüğü için bu başlığı seçtim.
aslında şuanda yazma sebebimde İngilizcenin belki de en sevdiğim kelimesinden kaynaklanmakta ;

Procrastination.

Psikoloji kelimesini yazamayıp ay ve ağız'ın ingilizce yazılışını karıştıran bi insan olarak bu kelimeyi her zaman doğru yazabilmekteyim. sebebi ise çok basit. kendimi alman disiplininin engin denizinde doğmuş yüzerken bulmama rağmen sanırım bazen nature, nurture tarafından alt edilebiliyor. Uzun lafın kısası bazen tam bir türküm ertelemek konusunda. Tomorrow never comes vesellam.

Bu aralar 'zaman'a takık durumdayım biraz. Çok garip bir şey değil mi ? Bildiğimiz 4 boyutun biri, uzun zaman çizgisel olduğu farzedilmiş. Sonra da tıpkı evrenimiz gibi eğilip bükülen bir şey, yani adeta bir sarmal olduğu, solucan delikleri denilen tünellerden geçip zaman içinde yolculuk yapılabileceği 'bulunmuş'. Bu şekilde yazmam gerek çünkü bu dediğim maalesef hala teori de mümkün. Maalesef mi peki? Zaman yolculuğu diyince aklıma gelen ilk şey (hayır 'back to the future' değil) kelebek etkisi. Şu Amazon ormanında tek bir küçük kelebeğin kanat çırpışının arizona'da bir kasırgaya yol açabileceğinin matematiksel ispatı. Ve bu teorinin üzerinden kurgulanmış olan 'Butterfly Effect' filmi. Küçüklüğümden beri bende günlük tutardım (tabiki hafızam gidip geldiği için değil-yazmayı sevdiğimden filmdeki gibi o an'a dönme düşüncesi beni gerçekten çok heyecanlandırdı başta. Hatta itiraf edeyim çıkarıp baktım 9 yaşında yazdığım sayfalara gülümseyerek. Tabiki farkındaydım şimdilik dönüp değiştiremeyeceğimi, ama asıl soru istiyor muydum? İçimdeki o güçlü ses kocaman bir EVET dedi. Ama aslında o değişikliğin yol açabileceği olasılıklar zincirini o kadar karmaşıktı ki... Ya daha kötü olaylara yol açarsa düşüncesi gark oldu ivedilikle kafama.

Hayatımıza soktuğumuz ve çıkardığımız/çıkarmaya çalıştığımız insanlar işte en çok bu konuda yaptığımız seçimler etkiliyor gelecekteki hayatımızı. Tabi kuantum'un çoklu-dünya teorisine göre aslında seçim yapmıyoruz. Şöyleki paralel bir evrende o gitmediğimiz yoldan yürüyüp yememeyi seçtiğimiz yemeği yiyoruz. Açıklaması biraz karmaşık ama biraz okuyunca mantıklı geliyor.
Geçen gün TEDx videolarından birini izliyordum, Paradox of Choice idi başlığı. Aslında modern dünyada önümüzde onlarca-yüzlerce-binlerce seçeneğin serilmesinin aslında bir ilüzyondan ibaret olup bizi nasıl mutsuzluğa sürüklediğinden bahsediyordu. Şimdi bu iki büyük bilgiyi bir arada yazınca kendimle çelişiyor gibi oldum ama belki de değil. Aklımızda hep o seçmediğimiz 'şey' oluyor ister istemez. Çünkü alışmışız artık hazır bulduğumuz şeyleri sonsuzlarmıs gibi tüketmeye modern homo sapiensler olarak, her şeyin elbet bir sonunun geleceğini ve sınırsız olmadığını kanıksıyoruz. Bu da yanlış zamanlarda yanlış seçimler yapıp mutsuzluğa gidişimizi hızlandırıyor. Bazen geri dönme şansımız olsa da çoğunlukla olmuyor.

Yani ...

http://www.youtube.com/watch?v=PkGrkNu6mDg

But if you try sometimes well you might find 
You get what you need ...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder