Merhaba!
Ocak ayı yazımı yazayım artık gari dedim. ay bitecek zira.
29 ekim ve bayramı birleştiren 9 günlük tatilden sonra ancak şimdi gelebildim tekrar evime (!)
şu üç ay sanırım hayatımda en köklü değişiklikleri yaşadığım zaman oldu. Yapmak istediğim uzun zamandır aklımı kurcalayan bir değişikliği gerçekleştirdim ve bu sefer once & for all oldu. Tabi can yakan şey buradaki anılar oldu.. Ama her şeye adapte olmayı en güçlü savunma mekanizması haline getirmiş biz homo sapiensler için bazı şeyleri atlatmam kolay oldu. Zira bazı sorunlar büyüdükçe uzadıkça biraz da anlamsızlaşıyor ve üstünden gelmek kolay oluyor.
Eğitim hayatımın 19. yılı tüm hızıyla devam etmekte. Artık sıkıldığımı ve çalışmak istediğimi daha iyi anlıyorum. Özellikle Avrupa Birliği hakkaten okunacak bölüm değilmiş. Entegrasyon teorileri dışında sadece ezbere dayalı bir bölüm.. Geleceğime ne katkı sağlayacağı konusunda en ufak bir fikrim yok maalesef. Bölümden mezun olanlar Istanbul Tıcaret Odası gibi yerlerde çalışıyormuş. Hükümetimizin AB sürecine ver(me)diği değer zaten Egemen Bağışın saçma sapan açıklamalarıyla ayyuka çıktı. Şimdilik İstanbul'da yaşamaya karar verdiğim de düşünülürse Avrupa'daki kapıları da kapattım.. İki sene boyunca düşünmediğim şeyler gene aklıma doluşmaya başladı blog. İş hayatındaki kimse de mutlu değil ve benim istediğim sektörler de Türkiye'de gelişmiş durumda değil pek..
Bugün gene mezarlığa gittik ve Burhi'mi nasıl özlediğimi bir kez daha anladım. Onunla konuşmaya akıl danışmaya ne kadar da ihtiyacım var ama o artık yok. Bu gidişimde kesin yaptıracağım imzasının dövmesini. Anket defterimi de yanıma alacağım 40 ahiret sorusunu zorla doldurttuğum : ) Diğer bir gelişme de artık Mari Hotelden geriye hiçbir şey kalmamış olduğu gerçeği. Tüm otel yıkılmış yerine 5 katlı yeni bir otel yapılıyormuş. Hayatımın ilk 20 senesine damga vuran iki şey artık yok. Hem acı hem de olması gereken gelişmeler belki de diye düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi. Geriye bakmamı ve oraya takılı kalmamı engelliyor belki de, bilemiyorum.
İsyanım var :
1. ürettiklerinden çok tüketenlere ve hatta daha kötüsü tükettiği şeylere aslında sahip olmayıp borç alanlara. bu insanların tek derdi kim ne kadar kazanmış/batırmış dolar euro paritesi nolmuş kim ne araba almış halıları ve perdelerini yenilemiş mi vs vs vs
2. kendini evrenin merkezine koyup diğerlerinin onun çevresinde dönmesi ve her işlerini halletmek için sıraya girmesini bekleyen şımarıklara. bunlar genelde düşüncesiz de olurlar ki şu hayatta en nefret ettiğim şeydir düşüncesizlik.
3. sosyal medya hastalarına. bu kategoriye özellikle facebook bağımlıları giriyor. yapacak daha iyi bir işi olmadığı için sürekli stalking peşinde koşanlar... o enerji çok daha yararlı şeylere harcanabilir kanımca.
tatil moduma geri dönüyorum ben anam. öptüm.
Ocak ayı yazımı yazayım artık gari dedim. ay bitecek zira.
29 ekim ve bayramı birleştiren 9 günlük tatilden sonra ancak şimdi gelebildim tekrar evime (!)
şu üç ay sanırım hayatımda en köklü değişiklikleri yaşadığım zaman oldu. Yapmak istediğim uzun zamandır aklımı kurcalayan bir değişikliği gerçekleştirdim ve bu sefer once & for all oldu. Tabi can yakan şey buradaki anılar oldu.. Ama her şeye adapte olmayı en güçlü savunma mekanizması haline getirmiş biz homo sapiensler için bazı şeyleri atlatmam kolay oldu. Zira bazı sorunlar büyüdükçe uzadıkça biraz da anlamsızlaşıyor ve üstünden gelmek kolay oluyor.
Eğitim hayatımın 19. yılı tüm hızıyla devam etmekte. Artık sıkıldığımı ve çalışmak istediğimi daha iyi anlıyorum. Özellikle Avrupa Birliği hakkaten okunacak bölüm değilmiş. Entegrasyon teorileri dışında sadece ezbere dayalı bir bölüm.. Geleceğime ne katkı sağlayacağı konusunda en ufak bir fikrim yok maalesef. Bölümden mezun olanlar Istanbul Tıcaret Odası gibi yerlerde çalışıyormuş. Hükümetimizin AB sürecine ver(me)diği değer zaten Egemen Bağışın saçma sapan açıklamalarıyla ayyuka çıktı. Şimdilik İstanbul'da yaşamaya karar verdiğim de düşünülürse Avrupa'daki kapıları da kapattım.. İki sene boyunca düşünmediğim şeyler gene aklıma doluşmaya başladı blog. İş hayatındaki kimse de mutlu değil ve benim istediğim sektörler de Türkiye'de gelişmiş durumda değil pek..
Bugün gene mezarlığa gittik ve Burhi'mi nasıl özlediğimi bir kez daha anladım. Onunla konuşmaya akıl danışmaya ne kadar da ihtiyacım var ama o artık yok. Bu gidişimde kesin yaptıracağım imzasının dövmesini. Anket defterimi de yanıma alacağım 40 ahiret sorusunu zorla doldurttuğum : ) Diğer bir gelişme de artık Mari Hotelden geriye hiçbir şey kalmamış olduğu gerçeği. Tüm otel yıkılmış yerine 5 katlı yeni bir otel yapılıyormuş. Hayatımın ilk 20 senesine damga vuran iki şey artık yok. Hem acı hem de olması gereken gelişmeler belki de diye düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi. Geriye bakmamı ve oraya takılı kalmamı engelliyor belki de, bilemiyorum.
İsyanım var :
1. ürettiklerinden çok tüketenlere ve hatta daha kötüsü tükettiği şeylere aslında sahip olmayıp borç alanlara. bu insanların tek derdi kim ne kadar kazanmış/batırmış dolar euro paritesi nolmuş kim ne araba almış halıları ve perdelerini yenilemiş mi vs vs vs
2. kendini evrenin merkezine koyup diğerlerinin onun çevresinde dönmesi ve her işlerini halletmek için sıraya girmesini bekleyen şımarıklara. bunlar genelde düşüncesiz de olurlar ki şu hayatta en nefret ettiğim şeydir düşüncesizlik.
3. sosyal medya hastalarına. bu kategoriye özellikle facebook bağımlıları giriyor. yapacak daha iyi bir işi olmadığı için sürekli stalking peşinde koşanlar... o enerji çok daha yararlı şeylere harcanabilir kanımca.
tatil moduma geri dönüyorum ben anam. öptüm.
:)
YanıtlaSil