geçen haftanın 4 gününü tatil/yatış şeklinde geçirmenin verdiği bir mahmurluk olsa gerek, bir takvimime bakayım ayın kaçı oldu acep dedim. Dedim de bir de ne göreyim, lisans yılımın sonuna gelmeye 2 değil 1 hafta var! Tabi ne fark var ha bir ha iki, ama öyle değilmiş işte! bildiğin bir haftacık, 14 x 10 diye düşününce 139 haftayı geride bırakmışım şaka maka ... Önce içimi bir burukluk kapladı, şu çok fırtınalı geçen 5 senemi geçirdiğim, neredeyse her köşesinde onlarca anımın olduğu üniversitemden ayrılıyorum. Belkide bir daha dönmemek üzere...Sonra üniversiteden hatırladığım ve artık görmediğim yüzleri düşündüm, herkes gitmişti bir yerlere devam ediyorlardı yaşamlarına. Kimi iş hayatının çetin dikenli yollarını seçmiş, kimi akademisyenlik yolunda emin adımlarla ilerlemekte. Hatta 2008 SPS mezunu biri bu sene seçimlerde milletvekili adayı! Okulda benimle birlikte büyüdü: 2 lisans yurdu (iki kere kaldığım b10 b11) 2 yükseklisans yurdu, bir nanoteknoloji merkezi ve hangar'a kavuştu. Dorm kapandı, yerine piazza açıldı, köpüklü kahve oldu dunkin', öğrenci birliği odaları da pigastro...
aslında bakınca baya baya değişmiş okulun çehresi son 5 senede. Tabi iyiye gidişler olsada bazı şeyler çürümekte ama şuanda bahsetmeye hiç mi hiç isteğim yok!
3 4 bölüm önce How I met your mother'da vardı, tam ayrılacağın anda o insan/yer sana güzel/yakışıklı görünürmüş ya, işe aynen o durum oldu bende =] özlemeyecek miyim? tabiki özleyeceğim ama özellikle bu sene bazı şeylere çok bağlanmam gerektiğine iyice ikna oldum.
Bu arada Hakan Günday'ın son kitabını okumaya başladım. AZ. kesinlikle tavsiye ediyorum, çok sürükleyici. Gerçekten çok çok geliştirdi bu herif kendini, tüm ifadelerine hastayım alın işte bir tanesi:
"İnsan doğar. On-on beş yıl sonra dünyanın nasıl bir tezgah olduğunu ve doğumla ölüm arasına nasıl hapsedildiğini fark eder. Bu aslında bir histir, bilgi değil. Ve ilk tepkisini verir. Avazı çıktığı kadar bağırarak. Bu çığlık, bir kalabalığın içinde cüzdanını çaldırdığını fark eden kişinin çaresiz haykırışına benzer. Önce, aşağılayan ve umursamaz bakışlar atan kalabalık, sonra da aşırı gürülteye dayanamayıp içlerinden birini, bağırıp çağıranla konuşmaya gönderir. O da gidip "biz de çaldırdık cüzdanı ne var? Senin gibi kıçımızı yırtıyor muyuz?" der. Böylesi bilimsel bir müdahale için, genelde diplomalı olanlar tercih edilir. Kalabalığın kayıtsızlığı yavaş yavaş sesi kesilen yaygaracı, gerçeği kabullenir ve çevresindeki boşluğu insanlarla doldurur. Buna, büyüme denir. Yetişkin olma. Tam olarak, yetişkin uysallığı. Yapay bir haldir. Tasarlanmıştır. İşlevselliği üzerinde hesaplar yapılıp öyle biçimlendirilmiştir. Yetişkin uysallığının temeli, toplumun varlığını sürdürebilmesi için toplumdaki her bireyin bir boka yaraması gerektiği inancında yatar. Ve en önemlisi, yetişkin uysallığı tamamen ölçüsüz bir dünyada, milimetrik biçimde ölçülüdür..."
bence müthiş bir tespit. Bu ve buna benzer şeyleri okumaktan hoşlanıyorsanız:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder