21 Haziran 2010 Pazartesi

İstanbul; büyüksün!


gene yazamadım bir kaç gündür, ama bu sefer gerçekten güzel mazeretlerim mevcut =)
16 haziran akşamı, abimler geldiler sonunda İstanbul'a 1 saatlik bekleyişim, Daum'un gelişi ile şenlendi, bir tabir-i caizse gazeteciler ordusu gelişini bekliyordu bende onların arkasına geçmiş normal şartlar altında beklememin yasak olduğu alanda bekleme yapıyordum ki çıkageldi, aha geliyor geliyor diye içerden uçakla onunla beraber seyahat eden gazeteciler haber vermişlerdi anlaşılan ki, röportaj yapacak genç kızımız kalıp halinde çıkması muhtemel makyajının üstünden bir kez daha fırça darbeleriyle geçti, kamera ışıkları açıldı mikrofon kontrol edildi ve geldi Daum. Açıkçası tam beklediğim gibiydi, "aneeemm, bu ne kadar kısaymış yea" gibi triplerim olmayacak =)
çektiler adamı bir köşeye karısı geride kaldı bavullarını taşıyan adamla birlikte neredeyse 20 dakikaya yakın röportaj yaptılar artık ne sordularsa, belli zaten gönderecekler adamı bu hezimetten sonra, zaten suç çoğunlukla teknik direktörün üstüne yıkılır ülkemde, özellikle "kıl-payı" kaçan şampiyonluklarda ;)
Neyse sonrasında abiler geldi, kız arkadaşı, eski ev arkadaşı ve onun kız arkadaşıyla. metro-hafif raylı yolunu takip ederek Sultanahmet'e vardık otellerine yerleştirdim ve bende kaldığım eve döndüm, ilk gün tarihi yarım ada turu yaptık ki gece yattığımda ağrıdan ayak bileğimi bile oynatamıyordum =) gerçektende "dile" kolay, Aya Sofya, Yerebatan Sarnıcı, Topkapı Sarayı, Sultanahmet Camii, Nevizade'de balık! pestilim çıktı pestilim! sonraki gün nispeten(!) daha az yorulduk, İstanbullu arkadaşlarımın direktifleri doğrultusunda Heybeli Ada'ya gittik piknik malzemeleri aldık mesire alanında martıların delici bakışları arasında yaptık pikniğimizi, (geçen sene staj yaptığım hayvan ambulansında bir kez martı ihbarına gitmiştik, bu yazdığım bazılarınızın midesini bulandırabilir, bir kanadının altı tamamen kurtlanmıştı ve o kanadın kesilmesi gerekiyordu tabi bu halde 500.000 köpek ve bir o kadar da kedi nüfuslu İstanbul'da yaşama şansı olmayacağını takdir edersiniz ve ellerimin arasında uyutmuştuk o martıyı içim hala acıyor bu yüzden martılara artık hüzümle karışık bir şekilde bakıyorum)
sonra 5tl ye girdiğimiz bir plajımsı yere gittik sadece şezlong ve bir kırık coca-cola şemsiyesi vardı idare ettik bir şekilde. deniz bana soğuk geldi ve girmedim ama abimler bayıldılar, oradan Kadıköy'e gittik, meşhur Çiya'da kebapları afiyetle Götürdük =)
üçüncü gün ise gene hareketliydi, bela paratoneri olan bendeniz gene tüm aksilikleri çekip yanlış bir otobüse binik İstanbul turu yaptım ve buluşmamıza 20 dakika geç kaldım, neyseki benim uysal gezi grubum uslu uslu beklemişler gölgede tam dediğim yerde =)
Dolmabahçe, Ortaköy ve Boğaz Turu'ndan sonra, Taksim'e gittik, İsviçre'de TopShop olmaması itibariyle, abimin kız arkadaşı ve Janine oraya girmek istediler ama çıkmak bilmediler bizde abimle çöktük dükkanın önüne gelen geçenlere baktık, tabi baya Beşiktaşlı gördüm R. Q7'nın gelmesi şerefine, stadı doldurmuştu sevgili taraftarlarım, içimdeki tekrar kombine alma sevdası çoştu umarım benimle gelecek birilerini bulurum =/ SUBjk'de tanıdığım çoğu kişinin mezun olması bunu zorlaştırsa da neyse.. tabi benimkiler merak etti İnönü'nün yanından geçerken tüm bu çoşkunun sebebini, "yeni bir oyuncu aldık onun imza töreni var" demem onlara pek bir şey ifade etmedi sanırım =)
Neyse Top Shopla ilgili yorumlarıma dönecek olursam, bu bahsettiğim iki xx kromozomlu vatandaş içeriden çıkmak bilmediler ve sonuç; 1 adet tişört alınmıştı yalnızca!!! Sanırım ben biraz garip bir xx kromozomluyum, tamam alışverişe asla hayır demem ama 1 saaten fazlası beni yorar direk gözüm bir ÖzSüt bir Mado aramaya başlar, özellikle belli bir yaştan sonra bir insanın ona yakışıp yakışmayacak şeyleri şıp diye gözünden tanıması gerektiğine inanırım. Mesela beni ele alalım, kolları ve uzunluğu (başka kelime bulamadım) yeterince uzun olmayan tişörtleri hayatta almam bilirim yakışmadığını, ya da yün giyemem, direk göbeğim ortaya çıkar ve kaşıntım başlar =) ve bunun gibi bir kaç şey daha, demem odur ki kendimi ve fiziğimi tanırım ona göre bana yakışacak ve yakışmayacak şeyi max. ilk 10 saniye içinde kesin olarak bilirim (bu kadar da iddialıyım). Ki bu dediğimin sürekli alışverişe çıkanlar için daha da hızlı olduğuna inanırım ama genede çoğu xx kromozomlu kıyafetin orasını burasını çekiştirmeden karar veremezler bir türlü. Bir yanda da consumerism (tüketimi özendiricilik) hakkında yaptığım projeden sonra o kadar da ihtiyacım yokken alışveriş yapmak inanılmaz salakça geliyor, her senenin sonunda Sabacının gözünü sevdiğim yurt sistemi sayesinde(!) bu saçmalığın bir kez daha farkına varıyorum. İki bavul ve neredeyse 2 koliye yakın kıyafetim çıkıyor ki içim acıyor. Tabi giymediğim kıyafetleri ya da küçülenleri dağıtıyoruz ama genede kızıyorum kendime.
Neyse bu ayrı bir konu belki sonradan ele alırım yeri geldiğinde ;) Janine'ye camilerde kadın ve erkeklerin ayrı yerlerde dua etmek/namaz kılmak zorunda olması garip gelmiş ve bunu haksızlık olarak gördü, bense yüzümde üzgün bir tebessümle doğu ve güneydoğu anadoludaki durumu anlattım ki gözlerinin her geçen saniye hayretle daha fazla büyümesini seyrettim. maalesef Avrupa'nın bazı yerlerinde yaşayan insanlar gerçektende fildişi kulelerde yaşıyorlar ve doğudaki durum hakkında en ufak bir fikirleri yok. Bu da tabiki İslam'dan korkma onu sadece terörle ilişkilendirme sonucu da olabilir. İçinde olan dinamikleri bilmek bile istemiyorlar ki zaten İsviçre'deki minare krizinin devamı da geliyor. Huntington acaba haklı mı diye düşünmeden edemiyor insan.
Of gene karıştırdım konuları =) neyse son olarak notlarım güzel geldi ve ortalamamı bir 0.05 puan daha arttırabildim ve High Honoured student sınırına biraz daha yaklaştım ama seneye şubatta zaten yurtdışı başvurularımı yapacağım düşünülürse pek de bir önemi olmayacak seneye ilk dönem alacağım notların.
artık çıkıp hazırlanmalıyım, akşam yeni açılan bir yerde kebap yiyecekmişiz yeppaaa!!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder