25 Ağustos 2013 Pazar

Antalya, Enerji v. Sanat


Antalya’ya geleli 6 aydan fazla olmus. Sanirim bu benim kisisel rekorum, zira Ingiltere’deyken bile 3 ayda bir gelmistim. Fakat bu sefer daha farkliydi, normalde çok fazla özlerdim 4. Aya kalmaz mutlaka gelirdim. Tabi annem ve babamin mezuniyetime gelmesi ve onlari görmem bir faktördü. Diger önemli faktör ise evim ve yerlesmeye baslayan düzenim…

Bu geldigimde aklimda olan sey götürmek için kenara koydugum esyalar. Babamin unuttugu annemin getiremedigi tüm seyleri ayiriyorum. Özellikle japonlu olanlari : ) Babamin evinin yanindaki otelden gelen animasyon sesleri sagolsun beni cocukluk-genclik yazlarima götürdü. Zira etrafimizdaki onlarca otelin ortasinda kalan ve kendi animasyonunu yapmayan otelimiz 548579 desibel sese maruz kaliyordu (2000lerin ortasinda gelen desibel ve saat sinirina kadar özellikle!) Israrla oteli görmek istedim bugun. Aksam vakti arabayla yanindan geçtik ve gercekten geçmise dair hicbir iz bulamadim. her metrekaresini kullanmislar resmen. Ve 6 katli kocaman bir 5* bir otel dikmisler. Titreyengöl’den eser kalmamis. Gölün kendisi duruyor ama etrafindaki tüm eglence yerlerinin yerinde yeller esmekte… çocuklugumun ve gençligimin geçtigi yerler artik yok ve sanirim bunu kabullenmem gerek artik. Ve aslinda kabullendim, bu kadar zaman gelmemem ve bunun koymamasi da buna isaret. Hala otel ortaminda eksikler dikkatimi çekiyor içinde büyüdügüm ortam olmasi itibariyle.

Aslinda bundan daha buyuk bir derdim var bu aralar. Iki alan arasinda kaldim: enerji – sanat. Enerjiye olan ilgim Warwick’te basladi, Pasifik’teki enerji icin yapilan ada kavgalarini inceliyorduk ve enerjisiz dunyadaki her seyin duracagi bunun da politikanin ve uluslararasi iliskilerin bel kemigi oldugunu anladigim bir aydinlanma yasadim. Sabanci’da da aldigim Enegy Politics dersiyle isin teknik kismini da ogrendim ve cok hosuma gitti. Bu alandaki zorluk kariyer.net gibi yerlerde ‘enerji’ anahtar kelimesiyle arama yapinca genelde sadece ar-ge’de calistirilacak muhendisler araniyor olmasi. Bu biraz gururumu kirsa da hala sansimi STK’larda deneyebilirim diye dusunuyorum. Bakalim. Sanat konusu ise yavas yavas aklima girmeye basladi. Gerci yakinimdakilerle konusuntugumda mart ayindaki secimlerin sonucuna gore hareket etmem gerektiginden bahsediyor. Zira devlet tiyatrolarini kapatmayi goze alan bir hukumetten bahsediyoruz. Her sey daha da kotuye gidebilir adamlar bu sekilde mallik yaptikca. Bir de butcede bir seyler ters gittiginde ilk kesinti yapilan yer sanat alani oluyor. Ama genede IKSV gibi bir kurumda calismak ister miyim? Neden olmasin =) Asistanlik isim de yatacak gibi gorunuyor, bu da daha bir 4 ay kadar gecimimi kendim saglayacagim anlamina geliyor. Umarim yeni yila bir isle girebilirim. Tabiki sevdigim ve icime sinen...



Bu fotoyu da ben çektim Antalya'da :)
 

13 Ağustos 2013 Salı

Nem, iksv, house of cards ve Max



İşte bunlar hep nem azizim, havanın sıcaklığı değil de işte hep bu yere batasıca nem yok mu insanı mahvediyor. Evet bu cümleyi kimbilir 2'nin kaçıncı üssü kez dinlemişizdir yaz aylarında. Karşıdaki insanın da desteklemesiyle sav'ına daha da inanan X kişisi, bu cümleyi her tür ortamda dillendirmekte bir sakınca görmez. Aslında buna benzer dead-end diye tabir edilen onlarca cümle kuruyoruz hayatımız boyunca belki de farkında olmadan, bazen kendimizi çok rahat hissetmediğimiz bir ortamda sessizlik olmaması adına bazen de dediğim gibi hiç farkında olmadan. Belki de bu kısır döngüden kurtulmak için her zaman herkesin söyleyecek bir şeyi olan akademi de kaldım son iki senedir. Fakat sanırım bu da beni sıktı artık ve tam da bu yüzden beni çağıran ilk yere gittim - eğitimimle çok alakalı olmamasına bakmadan.

Evet bahsettiğim yer İKSV. Son iki gündür sabahın 7'sinde kalkıp 1.5 saat yol tepip Şişhane'ye gidiyorum Metro - motor - metro ulaşım araçlarını kullanarak. Dün daha çok tanışma ve sanat'ın bize ifade ettiği şeyleri tartışarak geçti. Ve çok keyif aldım. 24 kişiyiz ve neredeyse hepimizin eğitimi ve eğilimleri çok farklı. Yine de bizi birleştiren güçlü bağ kültür-sanat ve Bienal. Bu sene 13.sü düzenlenecek ve bir ay kadar sürecek. Bizim aldığımız eğitim sonucunda da tur rehberi olacağız. (bu arada bu sene ücretsiz mutlaka gidin derim) Tema ise 'Kentsel Dönüşüm ve Kamulsal Alan Tartışmaları'. her ne kadar Gezi olayları sebebiyle bu temanın seçildiği akla gelse de tabiki kuratörler temayı çok çok çok önceden belirliyor. Tabi bence çıkış noktası OCCUPY hareketleri olmuştur. Hatta geçen Bienal'de Sarıyer Belediye başkanını gezdirmiş bu eğitime katılanlardan biri, bazı sanatçıların Occupy Movement'la ilgili fotoğraflarını görmüş 'amaaan nasılsa bu gibi şeyler bizim memlekette olmaz' demiş. Baya güldük grupçak - güzel bir kapak olmuştur Gezi Direnişi bu yavşak insana.

Neyse tekrar gruptaki insanları anlatmaya döneyim ben. Dediğim gibi 24 kişiyiz ve bunların 22'si kız, biri gay, biri erkek = ) Tiyatro-sinema sanatçısı olan da var benim gibi siyaset bilimi okumuş olan da. Mesela bahsettiğim erkek felsefe mezunu ve dün tek kelimeyle sanatı özetlememiz istendiğin de 'yeni' dedi ve açıklamasını yaptıktan sonra hoca 'kimler aynı fikirde' dediğinde kimse el kaldıramadı =)
Drama çalışması yaptık mesela bugün baya keyifli geçti. Bir gün içinde hem Japonya Enerji Bakanı, hem diş doktoru oldum hem de gruptan birine ait olan eşya hakkında bir hikaye uydurdum. Tabiki bu alıştırmalar grubu birbirine daha fazla kaynaştırmak amacıyla da yapıldı ve kesinlikle işe yaradı.

Bu arada House of Cards'ı bitirdim ve izlemeyenlere kesinlikle tavsiye ederim. 13 bölüm zaten ve çok akıcı. Beyaz Saray da geçen entrikaları Kevin Spacey'in anlatımıyla izleyip dönen karanlık işlere şaşırıp kalıyoruz. Tabi ki yaşanmış olaylara dayanmıyor - hayal ürünü ama gene de etkileyici.




Dün izlediğim bir film ise 'Max' türkçeye 'Genç Hitler' olarak çevrilmiş. Önce acaba çeviri yüzünden spoiler mı verilmiş diye düşündüm ama zaten filmin başında kendini hitler diye tanıtıyor. 1918 Münih'inde geçen film Hitler'in birinci dünya savaşından sonra ressamlık ve hatiplik arasında git-gellerini işlemiş. Noah Taylor'un performansı gerçekten takdire şayan. 

3 Ağustos 2013 Cumartesi

PF a.k.a. the LEGEND

heyecanliyim hem de cok! acaba bu gece uyuyabilecek miyim? meçhul. sebebi ise çok bariz= yarın Roger Waters'ın The Wall turnesi kapsamında ITÜ stadyumunda vereceğe konsere gideceğim yarın akşam!

Roger Waters, Pink Floyd adlı efsanevi İngiliz rock grubunun kurucusu (?) 1965 yılında Syd BarrettNick Mason,Roger Waters, and Richard Wright tarafından kurulan PF David Gilmour'un da katılmasıyla harikalar yaratan son haline ulaştı. Fakat bu uzun sürmedı ve Syd'ın ayrılmasıyla Roger grubun beyni - söz yazarı   oldu. Üst üste Dark Side of the Moon (her 12 kişiden 1'i bu albüme sahipti o zamanlar - internetin gözünü sevem), Wish You Were Here, Animals, The Wall ve The Final Cut gibi müzik tarihinde yeri şüphesiz sağlam albümlere imza attılar. İlginç bir dipnot da vereyim burada. 1989 yılında Soyuz TM-7 isimli göreve çıkan Rus astronot yanında Delicate Sound of Thunder'ı götürerek PF'un uzayda albümü dinlenen ilk rock grubu olmasını sağladı. Şarkıların kendisi kadar albüm kapakları da çok konuşuldu. 




Albümlerin bir kısmı zamanın 'trend'ine uygun olarak siyasal alt mesajlar da vermeye devam ediyordu. Örneğin Animals (1976) albümü ismini George Orwell'in Hayvan Çiftliği kitabından esinlenerek almış ve oradaki ana hayvanlar şarkılara ismini vermiştir (Pigs, Sheeps, Dogs...) 
Richard ve Roger'ın ayrılmasıyla, grubun kalan üyeleri 1990 ortalarına kadar albümler çıkarmaya devam ettiler.

Fakat Roger Waters'ın şarkı sözlerinin derinliğini asla yakalayamadılar kacımca. (High Hopes gibi şarkıları tenzih ediyorum burada, bkz. http://www.lyricsfreak.com/p/pink+floyd/high+hopes_20108697.html )

The Wall ise başlı başına bir felsefe olarak çıkıyor karşımıza. 'Another brick in the Wall' şarkı sözü müzik tarihine altın harflerle kazılmıştır. Eğitim sisteminin tek-tipleştiren yapısı ve verdiği kalıcı zarar daha güzel anlatılamazdı. Bizi birey olmaktan çıkarıp kapitalist düzenin dişlilerinin daha iyi çalışmasını sağlayan bir nevi 'makina yağına' çeviren bir 'fabrika' olarak tasvir ediliyor şu çok övülen 'okullar'. Echoes gibi uzun intro'lu şarkılar ise PF'un belirgin özelliklerinden bir tanesi olmuştur. Yalnız şunu belirtmek gerekirki bu şarkının başındaki sesi PF KEŞFETMİŞTİR. Yani müziğe yeni bir ses ekleyenbir grup kendileri ve bence ötesi yok !


Progressive şekilde ilerleyen ve ilerledikçe kendini şarkının içinde kaybetmeni sağlayan bir sound, ve pek anlamlı / politik / felsefik sözler bence PF'u PF yapan başlıca iki etken. 

Şimdi gelelim yarınki the Wall konseriyle ilgilini bir kaç istatistiğe =

-The Wall için kurulan sahne ülkemizde gerçekleşen Madonna ve Red Hot Chili Peppers konserlerinde kurulan 2 sahnenin toplamı büyüklüğünde. Dünyada bugüne kadar kurulmuş en büyük sahne olarak kayıtlara geçti.

-The Wall şovunda kullanılan projeksiyon, dünyanın en büyük yıldızlarının kullandığı projeksiyonun tam olarak 6 katı büyüklüğünde. 120 metre olarak dünyada bir konserde görülen en büyük projeksiyon duvarı olarak rekor kitabına girdi.

-The Wall için kurulacak sahnenin prodüksiyonunda toplam 270 kişi çalışıyor.

-The Wall için kurulan sahne ve prodüksiyon malzemesini yurtdışından ülkemize getirecek tırlar arka arkaya dizildiğinde uzunlukları Boğaz Köprüsü’nü 2 kez dönebiliyor.

-The Wall sahnesinin kurulumunda 8 vinç, 12 fork lift ve 4 kamyon kullanılıyor.
Daha önce yine Roger Waters’ın kullandığı ve dünyada ilk kez uygulanan surround sistemi bu konserde de kullanılacak. Konsere katılacak seyirciler stadın hangi noktasında olursa olsun, sanki evlerinin salonunda bulunun 5+1 sinema sistemi gibi ses kalitesiyle konseri izleyebilecekler. Konserin tamamında kullanılan  hoparlör sayısı dünya yıldızlarının statlarda kullandığı hoparlör sayısının neredeyse 3 katı.

-Sahnenin toplam ağırlığı 140 ton.

-The Wall konserinde kurulacak duvarda kullanılan büyük tuğlalar, yaklaşık olarak iki binanın yapımında kullanılan tuğlalarının sayısıyla eşit durumda.





Bu arada Roger Waters Gezi Direnişi destekleyen aşağıdaki notuyla da benim takdirimi bir kez daha kazanmıştır. 

''To all my friends in Turkey
I am with you! We are with you! You are so right to resist the forces of autocracy and repression. It doesn't matter who they are.
If I read the Internet right, in your case, you are resisting autocratic religious zealots. 
Turkey is your country and we support you and yearn for your freedom, but also, you and your struggle are so important to the rest of the world. 
Every time a man or woman or child takes to the streets, and stands up for human rights, for self determination, for democracy, for Mistress Liberty, the rest of the world is in debt.
We are not physically with you in the water cannon's fire, in the tear gas clouds, but we are with you in spirit. 
We applaud your stand for we know it is not easy.
Your great country stands at the gateway between east and west. Constantinople is legend in the history of civilization. Your resistance today may well be a turning point between all of us and a return to the dark ages. 
THERE IS NOTHING MORE IMPORTANT THAN WHAT YOU ARE DOING TODAY:
With love, and tears, and huge respect,
Roger Waters.''

Kısaca artık yarın olsunnnnn !!